• BIST 9079.97
  • Altın 2325.64
  • Dolar 32.34
  • Euro 34.8326
  • İstanbul 14 °C
  • Ankara 13 °C

Mübalede, Foça ve Limni...

Mübalede, Foça ve Limni...
Ruhi İyigün / Foça / Aliağa Haber / Foça Haber / Dikili Haber / Bergama Haber / Karşıyaka Haber/ Menemen Haber / İzmir /
İZMİR'DE YEDİM BAKLAVAYI, KARABURUN'DA YEDİM SOPAYI
 
Ruhi İyigün  / Foça 
 
Sonbaharın kendini hissettirmeye başladığı akşamüzeri aracımızla Limni adasının Ayos Dimitrios köyünden geçerken yolun kenarında bulunan tavernayı görünce durduk ve 5 çayımızı içmek üzere tavernaya girdik.
 
Taverna büyük sayılabilecek bahçeye sahip ve bahçenin tamamı dut ağaçları ile kaplı, tahta masalar ve hasır sandalyelerle donatılmıştı.
 
Kapının girişindeki ilk masaya oturduk ve gelen garson bayana çay siparişimizi verip beklerken bahçenin en köşesinde bulunan masada oturan yaşlı insanları seyretmeye koyuldum.
 
Aralarında konuşuyorlar, zaman zaman da meraklı gözlerle bizleri süzüyorlardı.
 
Gelen çaylarımızı henüz yudumlamaya başlamıştık ki içlerinden bir tanesi ağır adımlarla bize yaklaştı ve elindeki bastonuyla bizi işaret ederek “hey size söylüyorum siz Türk’sünüz” diye seslendi.
 
Cevap vermedim, aynı sözünü yineledi ve arkadaşlarını elindeki bastonuyla göstererek bakın onlar sizin İtalyan olduğunuzu söylüyor ama ben sizin Türk olduğunuzu hemen anladım diye sözlerine devam etti.
 
Bu sözler karşısında heyecanlanmıştım ve hemen sordum.Türk olduğumuzu nasıl anladın? Türkiye’de çok çay içilir bütün kahvelerde çay vardır.
 
Orada herkes çay içer, sizde tavernaya girdiniz ve çay istediniz; eminim ki Türk’sünüz…
 
İlginç bir tespitti, benim için Türk olduğumuzu ve gezi amaçlı geldiğimizi belirttim.
 
Nereli olduğumuzu sordu sert bir biçimde…
 
 İzmirliyiz deyince ses tonu bir anda yumuşadı. İzmir’in neresindensiniz? diye sorularına devam etti.
 
Foçalı olduğumuzu söyleyince adeta boynuma atladı ve sarıldı. Unuttuğu yarım Türkçesiyle  “yuvrumi ben sabahları yatağımdan kalkınca önce Foça’ya bakardım. Benim vatanım Foça ile karşı karşıyaydı. Bende Karaburunluyum.”
 
 
“Bana burada da Karaburunlu morakis derler” diye sözlerine devam ederken masamıza oturmasını rica ettim. Morakis sandelyesine otururken sözlerine şöyle devam etti: “Ben Karaburun’da doğdum 13 yaşımda buraya geldim, buraları Karaburun’a hiç benzemiyor. Burada kalıyoruz ama aklımız hep Karaburun’da evimde, arkadaşlarımda İzmir’de, oraları hep aklımızda…”
 
Sohbet koyulaşınca Morakis ayağa kalktı ve en köşe de oturan arkadaşlarına, “heyyy gelin buraya bunlar bizden bee Anadolu insanı bunlarda, misafirlerimiz” diye seslenerek, onları da masamıza davet etti.
 
Derken tanıştık masamızı şereflendiren diğer ada sakinleriyle; Nikos Paterakis,Manolis Marinakis, Palegos ve Skapetis…
 
Yeni dostlarımızın hepsi Çeşme Reisdereli olduğunu öğrendik…
 
Onlarda Çeşme’nin Reisdere köyünü soruyorlar bizlere…
 
Konu konuyu açarken güzel bir diyalog çıktı ortaya…
 
Kaynaşıyoruz, eski anılar tazeleniyor. Vatan hikâyeleri ve kaybolan yaşamlar.
 
İzmir’in panayırları konuşulurken bir anda Morakis’in yanık sesinden bir türkü dinliyoruz.
 
Diğer Çeşme mübadilleri de eşlik ediyor ona…  
 
“İzmir’de yedim baklavayı Karaburun’da yedim sopayı”
 
 Türkü bitince Morakis bize şöyle sordu: “Bu türkü daha dinleniyor mu?”
 
 Ona böyle bir türküyü hiç duymadığımızı söyleyince de hüzünleniyor.
 
“Yaaa artık bizim türkülerimizde unutulmuş İzmir’de” diye hayıflanıyor.
 
Türkünün bestekârının babası olduğunu ve mübadele öncesi İzmir de çok bilinen bir türkü olduğunu anlatıyor bizlere…
 
Bu arada hava iyice serinlemişti, müsaade istedik “olmaz” dedi Karaburunlu Morakis…
 
“Size yemek yedirmeden bir yere göndermem” diye de ekledi.
 
Derken tavernanın kapalı kısmına geçtik. Masa hazırlanırken  bizler keyifli  sohbetimize devam ettik…
 
Bu arada Morakis unutmadığı türküleri Türkçe olarak söylemeyi de ihmal etmiyor bizlere…
 
İzmir’in kavakları ve karabiberim gibi türküleri dinledik Morakis’in sesinden…
 
Bize ikram ettiği leziz yemekleriyle misafirperverliğin en güzel örneklerini sunan Morakis’e, “vatanına hiç gittin mi, görebildin mi?” diye sorunca gözlerimin içine hüzünlü bir şekilde adeta “bana bu soruyu sorma” der gibi baktı…
 
Üstelemedim, beklide lüzumsuz bir soruydu…
 
Sanki 40 yıllık dostmuşuz gibi hissettiğim Morakis, “niçin adaya daha önce gelmediniz, niçin sizlerle çok daha önce tanışabilme imkanımız olmadı” dedi vedalaşırken bana…
 
Bende yine geleceğimizi söyledim. Karaburun’dan bir isteği olup olmadığını sordum. “Var elbette” dedi ve ekledi: “bir dahaki gelişiniz de bize biraz toprak ve bir şişede su getirin”
 
Morakis’in ne yapmak istediğini bildiğim halde sordum kendisine…
 
Morakis benim için malum olan şu cevabı verdi: “Annemin ve babamın mezarına serpmek istiyorum”
 
 Ertesi gün Myrina’dan hareket eden vapurla Midilli Adası ve daha sonra da Türkiye’ye dönüş yapıyoruz.
 
Karaburunlu Morakis’in konuşmalarından etkilenmiş olacağım ki; hep bir an önce Karaburun’a gidip, onun benden istediklerini yapma arzusu geliyor içimden…
 
Yeni gezi programımızın tarihi kesinlik kazanınca arabamla Karaburun’a gidip bol bol fotoğraf çektikten sonra Morakis’in benden istediği su ve toprağı da temin ettim.
 
İlaveten Morakis ve arkadaşları için İzmir’den bolca hediye almayı da ihmal etmiyorum.
 
Ayvalık’tan bindiğimiz gemi ile önce yine Midilli Adasına ve oradan da Limni adasına geçip otelimize yerleştik.
 
Gruptaki arkadaşlarım odalarında istirahat ederlerken,  kiraladığımız taksi ile Ayos Dimitrios köyünün yolunu tuttum.
 
Tavernanın önünde taksiden inip tavernaya girdim. Taverna da bulunan bayan garsona Morakis’i soruyorum. Aldığım cevap hiç aklıma gelmeyen bir şeydi. Morakis 4 ay önce vefat etmiş…
 
Şaşkın bir vaziyette ne yapacağımı düşünürken aklıma Karaburunlu Morakis’in arkadaşlarından birine ulaşmak geldi.
 
Derken İraklis Spiridakis’in  evininin yerini öğrenip onun yanına gittim. Spiridakis ile evinin avlusunda karşılaştım. Avluda sohbet ederken Karaburunlu Morakis’i sordum. Cevap yine aynı…
 
Morakis’i kaybettik…
 
Biraz sessizliğin ardından konuyu Spiridakis’e anlattım.
 
Anlattıklarım karşısında üzüntüsünü gizleyemeyen Spiridakis, bana getirmiş olduğum su ve toprağı Morakis’in mezarına beraberce koymamızı teklif etti.  
 
Kabul ettim ve Karaburunlu dostuma karşı son görevimi de böyle yerine getirmiş oldum!
 
Mübadelede, yaşanan acıların bir daha yaşanmaması dileklerimle….
 
Bu haber toplam 0 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
  • Neonteikhos’a Çıkışta Karlı Bir Gün29 Ocak 2016 Cuma 15:27
  • Güzelhisar Kazası Temettü’atı Bölüm 618 Ocak 2016 Pazartesi 14:58
  • Güzelhisar Kazası Temettü’atı Bölüm 518 Ocak 2016 Pazartesi 14:47
  • Güzelhisar Kazası Temettü’atı Bölüm 417 Ocak 2016 Pazar 13:14
  • Güzelhisar Kazası Temettü’atı Bölüm 317 Ocak 2016 Pazar 13:01
  • Güzelhisar Kazası Temettü’atı Bölüm 214 Ocak 2016 Perşembe 08:56
  • Güzelhisar Kazası Temettü’atı Bölüm 113 Ocak 2016 Çarşamba 09:45
  • Sarıkamış ve Enver Paşa 22 Aralık 2015 Salı 15:26
  • Foça'ya Gökhan Demirağ çok bile!17 Aralık 2015 Perşembe 13:38
  • Mübalede, Foça ve Limni... 09 Aralık 2015 Çarşamba 20:39
  • Tüm Hakları Saklıdır © 2004 | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0 232 616 28 78 Faks : 0 232 616 16 14